Dört yıl sonra bir konserde denk gelip hemen birbirimizi tanımıştık.
Aynı eğitmenin öğrencileriydik. Çıkışta sözleşip bir kafeye gittik, hava oldukça
soğuktu. İçeride fazla insan yoktu. Kalabalıktan pek hoşlanmadığım için
halimden memnundum. Çin porseleninde gelen çaya bayılıyorum. Burayı seviyorum sırf
müzikleri bile ayrı bir dünya buranın. Sohbete, tanıdık notalar, müzik eşlik ediyordu.
İşte o anki sohbet tarifsizdi. İçinizi ısıtan şömine, dumanı tüten çay, güzel
sohbet ve ruhunuzu gezdiren müzikler bu gece essizdi. Birkaç nota uzaklaştırmıştı
beni sohbetten, elimde çay fincanı ateşe bakıp dalıp gitmiştim.
-"La Corda De
Promo" yani "song from a secret garden" dedi.
Kafa sallayabildim sadece gözlerim dolarak. Harika bir piyano-keman
düetidir.
–Durumi’yi hatırladın değil mi?
-Durumi! Diyebildim sessizce, gözlerimi ateşten ayırmayarak.
Hayatımda tanıdığım muhteşem kadınlardandı. Belki bu yüzden Kang Mae hep ona
"didişken" diyordu. Tanıdığım ve sevdiğim bir keman sanatçısıydı. Çocukluğundan
beri kemana gönül vermiş ve harika çalıyordu. Konser ve ekip için liderdi çoğu zaman.
Sorun olan yerde çözüm Durumi'dir. Yılmaz, yıkılmaz, canı yansa da umursamaz,
ikna gücü yüksek, hayat dolu… Bir kez Kang Mae'yi konsere ikna edemeyince Kang
Mae'nin tek serveti olan köpeği Thowen'i kaçırmıştı. Konseri kabul etmeden de vermemişti.
Pes etmek onun dünyasına aykırı bir kavramdı. Didişken lakabını fazlasıyla hak
ediyordu.
-Nella Fantasia
konserini hatırlıyorsun değil mi?
-Nasıl unuturum? Baş
ağrısı için sürekli ağrı kesici hap kullanıyordu. Konserden üç dakika önce bir çınlamayla
duyamaz hale gelmişti. Dehşet içindeydi, elleri titriyordu. Sahneye çıkmıştı
baş kemanistti geri de dönemezdi. Kang Mae ile tokalaşırken
"duymuyorum" dedi. Sesi titriyordu. Kang Mae gözlerinin içine bakıp
"notalara değil sadece ellerime ve yüzüme bak geçecek "dedi. Gözünden
birkaç damla yaş döküldü, kemanı omzuna yerleştirirken. Salon ağzına kadar doluydu.
Hiç duymadan sadece el hareketleriyle nasıl başarıp çaldı inan hala bilmiyorum.
Doktor duyma yetisini tamamen kaybettiğini ve işitme cihazıyla sadece konuşulanları
anlayabileceğini söyledi, konsere çıkamazdı. Ani çınlamalar yüzünden de birkaç
trafik kazasından kıl payı kurtulmuştu.
-Onunla en muhteşem
anın ne?
-Ben ülkeden ayrılmadan önce boş bir konser salonuna
gittik."Piyano çalar mısın?" diye sordu."Tabi" dedim. O
esnada önce ayakkabılarını sonra çoraplarını çıkardı. Salon soğuktu, üşüteceksin
dediysem de dinlemedi her zamanki gibi. Eline kemanı aldı, işitme cihazını çıkardı
"Çal" dedi.
-Bu şarkı mıydı
yoksa?
-Evet! song a from
secret garden'di notalarına dokunduğum. Piyano ile kemanın eşsiz uyumu çalıyordu.
Sağır olduğunu bilmesem duyuyor diyecektim.
Bittiğinde bir kahkaha attı. Şaşkın gözlerle bakıyordum. Bu nasıl olmuştu?
Ayakkabılarını giyerken yüzüme bakıp ifademi keyifle izliyordu. İşitme cihazını
takıp "Beğendin mi" diye sordu. Şen sesiyle bir kahkaha daha patlattı,"Bir
süredir bunun üzerinde çalışıyordum. Çıplak ayakla tahta zeminde müziğin titreşimini
hissedebiliyorum. Bu sayede solo olmaz ama müziğe eşlik edebiliyorum. Nasıl muhteşem
değil mi? Yaşadığın surece bir yol vardır" dedi göz kırparak.
-O muhteşem bir kadın.
-Kesinlikle. Bir ressamın gözlerini, sporcunun ayaklarını,
fotoğrafçının gözlerini, piyanistin ellerini kaybetmesi ölümcül yıkımdır çoğu zaman.
Ama Durumi haklıydı ve bu sözünü ilke edindim hep. Yaşadığın sürece mutlaka bir
yol vardır.
ARZU DOĞAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder