Çocukluğunuzu
hatırlıyor musunuz?
Sahi o
dönemden neler kaldı aklınızda?
Bebeklerinize
hiç elbise diktiniz mi?
Sokakta
taşlarla belirlenen kalelerden çift kale maç yaptınız mı hiç?
Hiç gol olsun
derken cam kırdınız mı?
En önemlisi
hiç sokaklarda özgürce koşarken düşüp dizleriniz kanadı mı?
Uçurtma
uçurdunuz mu hiç gökyüzüne özgürce?
Bu soruların
cevaplarını düşünürken geçmişe, dertsiz, özgür olduğunuz yıllara gittiniz değil
mi?
Eğer
gittiyseniz harika bir çocukluk geçirdiniz demektir.
Geçmişin
çocukları, bu günün anne babaları... Peki, şu soruların cevapları hangisi?
Çocuklarınıza
kelimelerin gücünü öğrettiniz mi?
Peki ya
renkleri? Bu dünyanın sadece gri ve siyah renkli taş binalardan ibaret olmadığını?
Buğday sarısını, gelincik kırmızısını, gökyüzü mavisini?
Notalarla da
kendisini ifade edebileceğini? Piyano tuşlarına dokundu mu hiç? Notalarla
camdan kanatlara sahip olabileceğini söylediniz mi?
Yorgunluktan
gözleriniz kapanırken dahi masallar okudunuz mu ona?
Günümüzde bu soruların
çoğuna, hatta hepsine “hayır” cevabını verdiğinizi duyar gibiyim.
Peki, bir de
cama, balkona çıkın, ne görüyorsunuz?
Sokakta oyun
oynayan çocuklar?
Kaç tanesi
elinde telefonla geziyor?
Kaçı
bilgisayar oyunları dışında saklambaç, seksek, körebe oynamış? Biliyorlar mı?
Çocuklarımız
sokakta, bahçede, doğada, oyun yerine sanal dünyada, bir yaprağa dokunamadan,
toprak kokusunu duymadan büyüyor. Saatlerini internette, hayal gücünden uzak,
sevgisiz, yapay ve şiddetin zafer sayıldığı dünyada geçiriyor.
Peki, neden
böyle? Cevabı basit. Anne babaların zamanı yok. Sırf anne babaları zaman kazansın diye yapay dünyaya hapsedilen
çocuklar!…
Özgürlük,
hayal gücü, renk, nota, masal dinleyemeden büyüyen çocuklar.
Bırakın
çocuklar çocuk olarak yaşasınlar. Sanal dünyada sahte ve samimiyetsiz
büyümesinler.
Çamurdan pasta
yapıp kıyafetlerini çamur yapsınlar. Renklerle duvarlarını boyasınlar. Bakkala
gönderdiğinizde ekmeğinizin kıyısını koparsınlar. Yağmurlarda ıslansınlar. Size
sürpriz yapmak için evi dağıtsınlar. En önemlisi özgürce koşarken düşüp
dizlerini yaralasınlar. O zaman öğrenecekler çocuk kalpleriyle özgürlüğü ve
düşse, dizleri kanasa bile yürümek için tekrar kalkmak gerektiğini.
Sizce yanılıyor muyum? Yoksa haksız mıyım?
Eğer bana hak
verdiyseniz çocuğunuza sarılın. Sarılmak, karşındaki insanın kalbini
hissetmektir.
Çocuklarınızın
kalbini hissedin. Bu, onlara dijital dünyanın hissettiremeyeceği tek duygu...
20.10.2015 ARZU DOĞAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder