Nar Taneli Hikaye- Filiz Sonsuz

               Temmuz’un ortalarıydı ve az önce batan güneş, sıcağını caddelerin asfaltına, apartmanların yüksek duvarlarına bırakıp  gitmişti. Asla hafif bir şeylerle geçiştiremediği akşam yemeğinin ardından ağırlık çökmüş, sıcağın da etkisiyle klimanın karşısında uyuyuvermek istemişti. Ne var ki Sevgi’yle randevulaşmıştı. Dokuz buçuk gibi  iskelede, standlarda buluşacaklardı. Mümkün olan en hafif, en ince  elbisesini  üstüne geçirip çıktı sokağa. Evde unuttuğu telefonunu almak için geri dönmeseydi yetişecekti demek ki. Köşeyi dönünce gördü dolmuşun geçip gittiğini. Cayır cayır sıcakta yirmi dakika sonra gelecek bir sonraki dolmuşu beklemek demekti bu. Durakta bekleyen birkaç kadını gördü. Bir tanesini bir yerlerden tanıyor gibiydi. Hastaneden mi ? Geçen sene acilde çalıştığı günlerde  iki günde bir panik atak krizine giren ama kalp krizi geçirdiğini iddia eden kadına da benziyordu. Çıkaramadı.  Selam kelam faslına girmek istemedi canı. Ne laf anlatacak, ne dert dinleyecek hali vardı. Hemşire olduğunu bile unutmak istediği günlerden biriydi bu da işte. Yirmi dakikayı ayakta geçirmeye de hiç niyeti yoktu. Durağın arkasındaki çimlere, pek de ışık almayan bir yere oturup bir sigara yaktı. Bi de çay olaydı vaz geçebilirdi iskeleden, randevudan falan. Kadını nereden tanıdığını hatırlamaya çalıştı. Kalabalıklar içinde yaşayan insanların başına sık sık gelen bu durumu düşündü. Yüzleri hatırlamak, ama nereden tanıdığını bir türlü çıkaramamak…

        “Abla, şu çakmağı bi uzatıversene…”

         Az önce  birkaç adım yanına gelip dikilen karartıdan geliyordu ses. Çakmağı uzatırken baktı adama. Futbolcu forması gibi, yeşil beyaz çubuklu  tişörtün ve en az iki beden büyük, kurşuni, kaşe  pantolonun içine, iki tur dolanmış kemerle sıkıştırılmış, üç numara saç tıraşlı, yelken kulaklı, ufacık tefecik adam,  hani kazara kemer açılıverse, havası boşalan balon gibi sağa sola çarpa çarpa uçup gidiverecek gibiydi. Sigarasını yakarken avurtları dişlerine yapıştı. Son nefesini verir gibi üfledi havaya dumanı. Çakmağı uzattı. Bir iki sağa sola bakında. Tekrar dönüp sordu, “ abla nerden nar bulurum ben?” “Nar mı? Bildiğimiz nar mı?”  Sorunun salakça olduğunu fark etti. Aslında, bu mevsimde ne narı, demek istemişti. “Temmuz ayında biraz zor bulursun”, dedi onun yerine. “Bütün bakkallara, manavlara baktım abla yok, bulamadım.”  Durağın ön tarafına geçip yola, dolmuşun  geleceği yöne bakıp geri geldi adam. “Babam çok hasta abla, ağır. Sabaha ya çıkar ya çıkamaz. Nar istedi. Öğlen ezanından beridir nar arıyom burlarda. Bulmam lazım. Ta Karaçtan geliyom ben.”  “Nar suyu götürsen?” İyi bir öneri gibi gelmişti aslında. “Götürdüm, içmedi abla…” Yüzü tam görünmüyordu alaca karanlıkta, ama sesindeki sitemden adamın bıkkınlığını hissetti. “Büyük marketlere bak o zaman” dedi, bak haberin olsun  bu son fikir, aklıma başka bir şey gelmiyor, der gibi. “Ne bilem abla ya” dedi adam, kollarını iki yana açıp çaresizce yere sarkıtırken. Sigaranın ucundaki közü işaret parmağıyla düşürüp karabaş yaptı. Yarım sigarayı tişörtünün göğüs cebine dikkatle yerleştirdi. “Anam, ben altı yaşındaykene çamaşır suyu içip intihar etti abla, hem de hamileydi biliyon mu? Şimdi de babam ölüyo.” “Haydaa…” diye geçirdi içinden. Dert dinleyip laf anlatmamak için kadınlardan kaçıp doluya mı tutulmuştu şimdi? “Başın sağolsun, üzüldüm.” Yalanı anlaşılmasın diye kısa kesti taziye mesajını. Adamın kısa kesmeye hiç niyeti yoktu oysa. “Yok abla, üzülme. Ben üzülmedim. Neden dersen, şehit oldu benim anam. Nerden biliyom biliyon mu? Belediye yol geçirceği zaman bize haber saldı, mezarlarınızı taşıyın, yıkılcak burlar diye. Hoca tuttuk yanımıza, gittik anamın kemiklerini alalım da taşıyalım diye. Mezarı bi açtık ki ne görelim? Ceset o gün gömülmüş gibi, tazecik durup duru. Bi de leylak kokusu sardı ki ortalığı, sorma gari.” “Killi toprağa gömmüşsünüz demek ki” dedi kadın bilimin soğuk sesiyle. “ Yook abla, toprağın kirlisi mi olurmuş? Sen de şimdi…  Töbe estafurullah… Şehit gitmiş anam diyom ya sana…”  Hava azıcık esse belki oturup adama kirli değil killi toprak dediğini, killi toprağın özelliklerini falan anlatabilirdi; ama sıcak nefes aldırmıyordu. “Ne mutlu sana…” diyebildi sadece. Adam, az önce cebine özenerek yerleştirdiği yarım sigarayı çıkardı. Çakmak isteyecekti besbelli. Çantasında çakmağı çıkarıp adama uzattı. “Sende kalsın, bende yedek var” deyip ayağa kalktı. Hadi artık, gelsindi şu dolmuş. Telefonunun saatine baktı. Daha beş dakikası vardı. Dönüp yine çimlere oturdu. Bir sigara yakıp gözünü durağın mika duvarlarında asılı mobilya reklamlarına dikti. Oturma gurubu alana yemek odası yüzde on beş indirimli, yatak odası da alırsan televizyon bedava falan… Olmadığı iddia edilen kriz öyle bir vardı ki, biraz zorlasan bütün evi yarı fiyatına döşeyebilirdin. O kadar kesattı piyasa. Köşede birkaç kuruş birikmişle evi yenilemek iyi fikirdi aslında. Vaz geçti sonra. Bu kadar ucuzsa vardır illa ki bi numara. Koluna bir elin değdiğini fark etti kadın. Sıçradı. Adam yanı başına oturmuş bir şeyler anlatıyordu. Durağa gözlerini diken kadının kendisini dinlemediğini fark edip,   elinin tersiyle kadına dokunmuştu, kahvede arkadaşlarına yaptığı gibi. Kadının ürkeceği aklına bile gelmemişti bunu yaparken . “Af edersin abla, korktun mu?” “Yoo, korkmadım, dalmışım” dedi kadın. “ Analık diyom… Azcık palazlanınca attırdı beni evden. Irzına göz dikmişim de güya… Babam hiç sormadı bile bana doğru mu len bunlar diye. İki gömleğinen iki pantulumu pazar çantasına tepip kapının önüne attı. Halam  aldı evine de adam etti, askere yolladı beni. Şimdi de nar istiyo benden. N’apayım abla? Sen söyle, n’apayım? Allah var yokarda, her yere baktım. Bütün bakkallara, manavlara sordum. Öğlen ezanından beri nar aradım burlarda ben, n’apayım şimdi? Hakkını helal et, diyeyim mi? O bana sorarsa hakkımı helal edeyim mi? Ederim tabi. Hakkımı helal ederim. Günah olur yoksa. Etmem mi hiç? Ama nar bulamadım işte. Belki ölmüştür bile şimdiye.”

          İskele dolmuşu tıklım tıklımdı. Yine de attı kendini dolmuşa kadın. Bir sonraki dolmuşu beklese  deliler gibi ağlayacaktı yanlışları doğrularla, acıları tesellilerle değiştirmeye çalışan ve babasının son nefesinden  kaçan adamın hikayesine. Dolmuş duraktan ayrılırken, kadının bıraktığı  paketteki sigaraları sayıyordu adam. Altı tane sigara onu yarın öğlene kadar idare ederdi. Belki yarın nar da bulurdu bir yerlerden.  29Eylül2015SONSUZ

2 yorum:

  1. Filiz nettin ya.:) Benim bahçede nar ağacı vardi, ama evet Temmuz'da kızarmıyo daha. Olmamisindan verirdik belki (neyi çözecekse!). Ne cok şey sigdirmissin kısacık ana. Bayildim. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Filiz nettin ya.:) Benim bahçede nar ağacı vardi, ama evet Temmuz'da kızarmıyo daha. Olmamisindan verirdik belki (neyi çözecekse!). Ne cok şey sigdirmissin kısacık ana. Bayildim. Teşekkürler.

    YanıtlaSil