“Anlatsan güzel
olabilecek bir hikaye değil, anlatmak zorunda olduğun bir hikaye bulmalısın.”
Böyle söylüyor Altın Palmiye ödüllü yönetmen Ken Loach, Evrensel gazetesinde
Arif Bektaş’a verdiği röportajında. Yazma
serüvenimiz boyunca yakamızı bırakmayan ve fakat adını da koyamadığımız duyguyu
bir cümlede özetliyor işçi filmlerinin ödüllü yönetmeni.
Anlatsak güzel olabilecek bi dolu hikayemiz
vardı cebimizde. Her biri ahenkli kelimeler senfonisi, süslü edebi cümleler
derlemesi… Ne kadar da kolay olurdu.
“Sen hep gül ki hayat da sana gülsün” içerikli yüzlerce kişisel gelişim
hikayesi yazabilirdik mesela. Yazardık tabii, sonuçta yazanlardan neyimiz eksikti
ki. Sonra… Bol kepçeden kahramanlık hikayeleri… Acıklı Kemalettin Tuğcu
taklitleri… Paçalarından salaklık derecesinde romantizm akan aşk masalları
falan... Ama işte yakışıklı kelimeleri, süslü tamlamaları yan yana dizip
edebiyat yaptığımız yalanını sizlere sunamazdık. Eli az buçuk kalem tutan herkes gibi bizim de
sorumluluklarımız vardı. Gerçeğin ve tam
da Ken Loach’ın dediği gibi, anlatmak zorunda olduğumuz hikayenin peşine düşmek…
Yazmak eyleminin gerçekleşmesi olası
sonuçlarını düşününce, sorumluluğumuz vardı kendimize, sizlere ve gerçeğe
karşı. Sevsek de sevmesek de, beğenseniz de beğenmeseniz de, ortada tabak gibi
dursa da, bir kıyıda saklanıp kalsa da görebildiğimiz, sezebildiğimiz kadar
anlatmalıydık gerçeği. Öyle de yaptık. Ya da en azından yapmaya çalıştık. Yaklaşık
üç yıldır, inatla, anlatmak zorunda
olduğumuz hikayenin peşine düştük bu sayfalarda. İçimizi acıtsa da anlattık,
yüreğimizi yerinden söküp atsa da… Çoğunlukla içinden geçtiğimiz kurşun grisi
günlerin ağırlığını anlatmaya çalıştık. Hep birlikte bunca kanın, zulmün içinde
debelenirken, ya yaşadıklarımızı yazmalıydık ya da hiçbir şey. Başka türlüsü,
şehir yanarken oturup saçını taramak olurdu zira. Biz yangını yazmayı seçtik. Hadi
atlamayalım, gülümseyerek anlattığımız zamanlar da oldu. Olmalıydı da. Gülmek
güzel şey zira.
Ama
işte, az biraz yorulduk dostlar. Yazmak mı daha yorucuydu, yaşamak mı
bilemedik. Biraz durup soluklanmamız gerekiyor.
Yüksek müsaadenizle, biraz çekilelim diyoruz. Şöyle bir iki ay
kadar… Daha önce de yaptığımız gibi…
Sonbaharda tekrar buluştuğumuzda, umarız
buluşabiliriz, daha güçlü bir sesle,
daha büyük bir enerji ile devam edelim kaldığımız yerden. Yeniden başlayalım
yazmak zorunda olduğumuz hikayeleri bulup gün yüzüne çıkarmaya.
Yeni kararlarla döneriz belki sayfalarımıza. Örneğin
ben, otosansürsüz yazabilirim belki. Neyi mi? Küçük kadıncıkların ve küçük erkekçiklerin
komik insan hallerini mesela. Çuvalladığını fark edemeyen dinozorları, fark edip
kıvıramayan paytak ördekçikleri, kıvırdığını sanıp batıran zavallıları, iktidarın yüksek
rakımında oksijensiz kalıp halüsinasyon görenleri, iktidarda olduğunu sanıp
kendine bile sahip olamayanları, kocacıklarına sahip çıkmaya çalışırken kendini
kaybeden kadıncıkları, karıcıklarına sahip çıkıyormuş gibi yaparken gözleri
felfecir okuyan erkekçikleri, dünyanın en önemli işini yapıyormuş zannıyla
kasım kasım kasılanları, gerçekten de
dünyanın en önemli işini yaptıkları halde görmezden gelinenleri, gölgesinden
korkan kahramanları, korku duvarını yıkıp geçmiş sıradan insanları, kendimi,
sizleri, bizi, hepimizi… Ama en çok da iktidarı… Siyasetteki, evdeki, ofisteki,
kahvedeki, sokaktaki, eylemdeki iktidarı…
İktidarın aslında ne kadar da komik bir
şey olduğunu… Aslında hiçbir zaman mutlak iktidar olunamayacağını fakat
öyleymiş gibi yapılması gerektiğini… Şimdiden söz size. Sonbaharda ilk öyküm iktidarlar üzerine
olsun. Hep birlikte gülelim biraz.
YAZ SEZONU İÇİN BİR ÖNERİ
( SAĞ KALMAYI BAŞARABİLİRSEK)
Bu arada, yönetmen Ken Loach’ın
çalışmalarından ve duruşundan çok etkilendiğimi söylemeliyim. Bu yaz sezonunu
muhtemelen Ken Loach filmleri izleyerek
geçireceğim. İzlemek isteyebilirsiniz düşüncesi ile filmlerinin isimlerini
paylaşmak istedim. Vikipedi sağolsun, tam bir liste sundu. Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.
Kenneth
Loach , (d. 17 Haziran 1936 Nuneaton, İngiltere) İngiliz
televizyon ve sinema yönetmeni.
·
Poor
Cow (1967)
·
The
Save the Children Fund Film (1971)
·
Family
Life (1971)
·
Black
Jack (1979))
·
The
Gamekeeper (1980)
·
Looks
and Smiles (1981) (Kenneth Loach olarak)
·
Fatherland
(1986)
·
Hidden Agenda (Gizli Gündem) (1990)
·
Riff-Raff (Ayaktakımı) (1990)
·
Raining
Stones (1993)
·
A
Contemporary Case for Common Ownership (1995)
·
The
Flickering Flame (1997)
·
My Name Is Joe (Benim Adım Joe) (1998)
·
Bread
and Roses (2000)
·
The
Navigators (2001)
·
Sweet Sixteen (Afili Delikanlı) (2002)
·
Ae
Fond Kiss (2004)
·
Tickets
·
The
Wind That Shakes the Barley (2006)
·
It's a Free World (İşte Özgür Dünya) (2007)
·
Looking
For Eric (2009)
·
Route
Irish (2010)
·
The
Angel's Share (Meleklerin Payı) (2012)
·
Jimmy's
Hall (Özgürlük Dansı) (2014)
·
I,
Daniel Blake (2016)
22.05.2016 SONSUZ