
Üzerime
bir şey almak için ayağa kalktığımda bir gümbürtü kopuyor. Karşımızdaki
komşunun ceviz ağacı bıçkıyla kesilmiş gibi ortadan ikiye bölünüyor. İnanılır
gibi değil. Ağacın dalları yaprakları geliyor, cama yaslanıyor.
Komşumuz Arif amca telaş içinde bir o
yana bir bu yana koşturuyor. Bahçesinde bir sürü ağaç sebze meyve var ama ceviz
ağacı en büyük, en heybetli olanıydı. Birkaç saat sonra rüzgâr diniyor, ortalık
yine sütliman, dışarıya çıkıp koşa koşa Arif amcanın yanına gidiyorum. O kadar
üzgün ki utanmasa çocuk gibi ağlayacak.
“Ağaç,” diyor, “İnsan gibidir. İçinde
bir sürü değerleri barındırır. Küçücükken ekersin, o dallanır, budaklanır,
zaman onu büyütür. Bir gün kulağını büyük bir ağacın gövdesine daya ve dinle
bak, kaç tane insan sesi duyacaksın, her bir dal insan olur onun içinde, iri
dallar cılız dalların üstüne basarak güçlenir, güçlü dallar birleşir, gövde
olur, karşıdan bakınca heybeti insanı ürkütür. Dersin ki bu ağaca artık hiçbir
şey olmaz.”
“Sonra bir rüzgâr eser, yılların
büyüttüğü ağacı ikiye böler, ne dal kalır ne budak. Bundan sonra ikisinin de
birbirine hayrı olmaz, ikisi birden kurur. Yazık değil mi bunca emeğe?”
Üzülme Arif amca yine ekeriz, yine büyütürüz.
“Ekeriz, ekeriz kızım da bir ağaç kolay mı
büyüyor? Bir fidanın adam olması yıllar sürüyor, buna can mı dayanır?”
Dayanır Arif amca. Senin ömrün bana,
benim ömrüm benden sonrakilere dayanır. Yarın sen bir fidan al, ben çapayı
alayım elime. Yeni bir fidan dikelim. Bizim fidanımızın dalları birbirinin
üstüne basmasın. Bütün dallar bir bedende özgürce yaşasınlar. Rüzgâr bazen kül
eder, bazen har eder. Biz rüzgârı ateşimize har edelim, haftaya da benim için
bir fidan daha dikelim. Hem sen demez miydin ağaçlar da insanlar gibi el ele büyür
diye…
SONGÜL AYDIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder