İz’i Kaldı…
Aslında
konuya nereden başlayacağımı bilmiyorum. Dün kafamda nasıl bir şeyler yazmak
istediğim nerden başlayıp nerde bitireceğim konusunda bi taslak oluşmuştu ama
laptop’un başına geçince işler değişti. 24 Mart’ta, BBKT’de, Ender Abi’nin resimleriyle
süslediği Filiz Abla’nın İZ kitabının imza günü yapıldı ve kitaplarımızı aldık.
Bu yazıda İZ kitabından biraz da BBKT’ den bahsetmem doğru olacak ki; bugün de
27 Mart Dünya Tiyatro Günü vesilesiyle hepimiz için anlamlı bir gün.
2013’de Burhaniye Uygulamalı Bilimler
Yüksekokulu’nu kazandığımda okula gitmek dışında ne yapacağım konusunda pek bir
fikrim yoktu. Okulun kantininin camına asılan BBKT afişini gö2013’de Burhaniye Uygulamalı Bilimler
Yüksekokulu’nu kazandığımda okula gitmek dışında ne yapacağım konusunda pek bir
fikrim yoktu. Okulun kantininin camına asılan BBKT afişini gö
BBKT’ deki herkesin de bildiği gibi ilk günler pek suskundum. Hatta tahminimce çok efendi uslu bi çocuk damgası yemiştim, sonradan olanları şimdi BBKT camiasında olanlar biliyor (yazar burada gülüyo) . Kendimi tanıttığım aşamada tiyatronun T’sini bile bilmediğimi ama burada öğreneceğimi söyledim. Nitekim bence öylede oldu. Şimdilerde üniversitelerin tiyatro bölümlerinin yetenek sınavına hazırlanıyorum. Zamanla alışma, ısınma derken bir önceki sene oynanan Yeşil Papağan oyununda İlhan karakterinde boşluk olunca dört erkek (o zamanlar pek samimi olmayan şimdilerde kanki) bu karakter için denendik. Nitekim dördümüz için de bir ilkti ve Anıl bu karaktere gerçekten de çok uygundu. Sonradan ‘Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü’ adlı oyunun tekstleri dağıtıldı ve o uzuuuun süreç başladı. Uzun zamandır hayalini kurduğun şeyi sonunda gerçekleştiriyor olmanın heyecanı bastırmıştı tabii. Önce okuma çalışmaları sonra hareketli prova tabi bu süreçlerde gece birlere, ikilere kadar provalar bir süre sonra yemeği bile atölyede yapıp yemeler derken eğlenceli, zor ve bence mükemmel bir süreçti.
Oynadığım
Polis karakterinin şimdilerde bile özlemini çekiyorum. Oyunun bende bıraktığı
İZ ve ilkleri yaşıyor olmam zaten her bakımdan unutulmaz. Ama o süreçte Semra
Abla’nın yaptıkları, bize kattıkları unutulmaz. Birebir de öyle güzel
çalıştırıyor ki! Öyle güzel yönlendiriyor, fikir veriyor ki! Belki de pek
repliği olmayan o karakter en az ana karakterler kadar ilgi görüyor. Ki,
oynadıktan sonra aldığım tepkiler bunun bir ispatı… Bartın ve Ayvalık Tiyatro
Festivali süreçleri de tabii ki unutulmaz. İlk sahneye çıkışım bi festivalle. Başka
bir ilde olması da hem garip, hem hoş bir durumdu. Gelelim DALGA oyununa… Aynı
yıl oynayacağım ikinci oyundu ve şu sıralar hala oynuyoruz. Birçok festivale
katıldık ve katılıyoruz. Çok güzel iki sene ve gerçekten harika bir dostluk
ortamı… Hatta bu anlatılmaz yaşanır diyip kısa tutucam.
Velhasıl
oyunlar bi yana (laf olsun diye söylemiyorum) gerçekten mükemmel bir ortam var
BBKT’ de. Güzel dostluklar, arkadaşlıklar, aşklar ve de en güzeli bir aile, bir
sahiplenme, üzülme, ağlama, sarılma vs. vs. Ben sanıyordum ki Balıkesir
Üniversitesi’ni kazandığımda okulda bir şeyler öğrenecem, hiç de öyle olmadı.
Ben gerçekten bir şeyler öğrendiysem şu iki yılda BBKT’ den Uğur Abi’den, Filiz
Abla’dan, Semra Abla’dan, Mehmet Hoca’mdan arkadaşlarımdan bir şey öğrendim. Kimse
kimseye ırkı, mezhebi, partisi, savunduğu değerler ile muamele etmiyor. Herkes
sadece İNSAN olduğu gerçeğini biliyor ve çevresine öyle bakıyor. Bir şeyleri
tartışarak doğruyu bulma, analiz etme, sorgulama gücüne erişmiş bissürü
mükemmel insanla dolu BBKT. Tabii ki bunda Uğur Abi’nin payı çok büyük. Hayır, ağlamıyorum gözüme molotof kaçtı.
(yazar burada haykırıyor)
Neyse
ben çok uzattım yahu, Filiz Abla’nın kitabına geçeyim. Bir süredir Filiz Abla
atölye çalışmalarına, provalara gelmiyor. İşleri vardır diye düşünüyorum.
Nitekim gerçek ortaya çıktı. Ender Abi’nin Facebook’ta paylaştığı fotoğrafta
bir kitap çıkardıklarını öğrendik. Atölyeye geldiğinde Filiz Abla’yı kutlayıp
hemen kitabı istedim. Böyle bir şey var mı ya, iki senedir BBKT’ de birlikte
çok güzel günler geçirdiğimiz Filiz Ablamız bir kitap çıkarıyor, hemen
okunmalıydı orada, hemen... Ama nitekim Uğur Abi izin vermedi imza gününü
beklememizi söyledi. İmza günü gelip çattı, güzelce salonumuzu hazırladık.
Filiz Abla’nın o güzel konuşmasını dinledik. Dinlerken birçok şey düşündüm.
Tabii kitabı okuyunca da... Bir günde, hatta saatler içinde bitirdim kitabı.
Filiz Abla benden kitabı okuyup değerlendirmemi, gerekirse eleştirmemi istedi.
Bense bunun haddim olmadığını söyledim ki hatta hala öyle, haddim değil. Ama
şunu söyliyim, ben genelde bir kitabı bir günde bitirmem, yayarım. İZ kitabında
işler umduğum gibi gitmedi, saatler içinde okuyup bitirdim. Hep bir sonrasını
merak ettim okudum, okudum, okudum (bir yerinde çok içlendim), velhasıl
bitirdim, çok beğendim. Beğenmekle de kalmadım, düşünmeye devam ettim. Evet,
Filiz Abla çok haklıydı. Çingeneler
ötekileştirilmişti. Bunu biraz da onlar böyle istiyordu. Onları çok iyi
anlıyorum, aslında bu benim yabancı olduğum bir konu değil.
Yıllarca,
hatta şimdilerde bile Kürt ve Alevi olduğum için devamlı ötekileştirildim ve
ötekileştiriliyorum. Bunun ne kadar acı olduğunu biliyorum. Yıllarca lisede
aynı sırayı paylaştığım, bir kere bile KÜRT, TÜRK, ÇERKEZ, ALEVİ, SUNNİ,
DEVRİMCİ, ÜLKÜCÜ, CEMAATCİ ayrımı yapmadığım arkadaşlarımın bir süre sonra
nasıl değiştiklerini gördüm. Sıra arkadaşım Çerkez’di, önümde Ülkücü, Yörük, Devrimci,
AKP’li… Biz çok mutluyduk, çok iyi dosttuk onlarla. Ama zamanla bazı ülkücü
arkadaşlarımın değiştiğini gördüm. Evet, zamanla yüklenen nefret sonunda son
aşamasına geldi galiba artık tarafını seçmeliydi ve onlarda tercihlerini
yaptılar. Kızmıyorum onlara, hala çok seviyorum. Nefret edince bir şeylerin
değişmediğini gördüm. Şimdilerde de aynı üniversite arkadaşlarımın devamlı Kürtleri
aşağılamaları ve her kürdü PKK’lı lanse etmeleriyle karşı karşıyayım. Sohbetine
katıldığım ama içmediğim rakı sofralarında nedense her seferde konu oraya
geliyor. Şimdilerde kahvaltıya da sıçradı galiba. Her konuda onlar haklı ve bu
ülke sadece ve sadece onların. Benim Kürdistan’a gitmem lazımmış, varsa
gitmeliymişim. Beğenmiyorsam niye yaşıyormuşum vs. vs. çoğaltabilirim.
Kürtlüğümle ve Aleviliğimle gurur duyarım, ben öyle doğmamış olsaydım da öyle hissederim,
bu kadar net... Çünkü benim kavgam, meselem ayrı. Ben bu ülkede ırkların
kavgasını değil, ekmeğin kavgasını daha çok dert edinmiş, görev edinmiş bir
insanım. Daha güzel yaşanabilir bir ülke için çabalamak istiyorum ve ona göre
yaşıyorum. Neyse yeterince uzattım galiba özür dilerim.
Öncelikle
Filiz Abla ve Ender Abi’ye başarılar dilerim, inşallah bu kitap ve sonraki
projeler çok tutar, tutmalı da. Herkesin Dünya Tiyatro Günü’nü kutlarım.
Gerçekten hepinizi çok seviyorum ve seneye hayalimi gerçekleştirip oyunculuk bölümünü
kazanırsam, benden sonra bu süreci düşünen arkadaşlara yardımcı olacağım ve
BBKT’ nin adının her yerde anılmasını sürdüreceğim. Çünkü ben gerçekten çoğu
şeyi sizlerden öğrendim. Eğer kazanamasam yine Burhaniye’deyim, BBKT’ deyim. Aslında
ikinci ihtimal de hiç fena değil (yazar sırıtıyor). Ve Filiz Abla yıllar sonra
bu kitabı yeni yeni bulup okuyanlar olacak ve şimdilerdeki gibi şöyle
diyecekler “Ben daha önce bu kitabı niye okumamışım?” ve ben dönüp onlara
diyeceğim ki “Ben Filiz Engin’i tanıyorum ve o elindeki kitabı ilk okuyanlardanım.”
(havamı da atarım)
Sevgiyle...
Saygıyla… Barışla kalmanız dileğiyle...
Ve
son olarak İZ’ i kalır birinin, o geçmeden İZ’ i kalır ötekinin... Hepimizin
İZ’ i bir dizi...
27.Mart.2015
Ferhat
AYDINCI (BBKT)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder