Bir Kitap; Heba-Hasan Ali Toptaş/Filiz Engin

Hiçbir işe yaramadan yok olma, boşa gitme… Böyle tanımlıyor TDK büyük sözlük hebayı.

Her ne kadar Hasan Ali Toptaş’ı hikâyelerinden tanıyor ve beğeniyor olsam da kitaba dair serüvenim yazara olan güvenle değil, kitabın adıyla başladı. Heba; bu acı yüklü sözcük hangi özneye ve niye yüklenmişti bu kez diye bir merakla elime aldım bu romanı.   Her roman bir serüvendir ve tıpkı peşinden sürüklenilen her serüven gibi merakla başlar ya aynı zamanda.

Yazar’ın ilk sayfaya koyduğu şu dizelerle öznenin, yani heba olanın insan olduğu hemen anlaşılıyor tabii. Manasız davaların peşinde koşan kaç tür var ki yeryüzünde?

 “Kimseler fehmetmedi manasını davamızın
Biz dahi hayranıyız dava-yı-bî-manamızın”

Fakat neden, daha doğrusu bu kez acaba hangi neden sorusunun cevabını tam olarak netleştirmek için kitabın son sayfalarına ulaşmak gerekiyor. Ve okur bu çaba içindeyken yazarın kelimeleri kullanmaktaki becerisi öylesine güçlü ki, çoğu zaman kitabın satırları olayları anlatmaktan öte, bir duyguyu akıtıyor insanın içine. Sanki kelimeler sadece gözünüze ve beyninize değil, aynı zamanda diğer duyu organlarınıza da ulaşıyor. Kokuları geliyor burnunuza ya da tatlarını dilinizde hissediyorsunuz örneğin. Tanımlaması güç, bir başkasına bu romanı anlatmak zorlayıcı belki ama okudukça birçok duygu insanın içine öylesine yerleşiyor ki, unutmak imkânsız bir hale geliyor. Şiir gibi demek yanlış olmaz sanırım.
Yedi bölümden oluşan romanın kahramanı Ziya çocukluğuna da dönüyor, düşlerde de dolaşıyor 308 sayfalık roman boyunca. Ama Ziya’nın Suriye sınırında askerliğini yaparken yaşadıklarının anlatıldığı 114 sayfa süren ‘Sınır’ başlıklı bir bölüm var ki, tıpkı onun içinde yarattığı gibi okuyanda da koca bir delik, daha doğrusu boşluk yaratıyor desem yeridir. Geriye dönüşü imkânsız, yerine başka bir şeyi koyarak unutmanın mümkün olmadığı bir delik bu. Yazar’ın yan karakterlerden Binnaz Hanım vasıtasıyla bize aktardığı “Gelecek, geçmişin bok yemesinden başka bir şey değildir zaten biliyorsunuz; ne yaparsak yapalım, bir mucize olmadığı sürece bu gerçeği asla değiştiremeyiz,” cümlesinde olduğu gibi, Ziya’nın geçmişindeki bu belki de en önemli süreci, geleceğinde onun heba olmasındaki bu manasız zorunluluğu, anlatan bölüm başlı başına bir roman bence.
Boşluk ya da delik dedim ya, belki de bir ömür boyu insanı bırakmayan bir gölge aynı zamanda. Binnaz Hanım’ın romanda Ziya’ya dediği gibi:
“Ne bileyim, güneşin altında dursanız bile sizin üzerinizde tuhaf bir gölge vardı sanki ve rüzgâra kapılmış ince bir fanila gibi dalgalanıp duran bu gölgeyi ben bir şekilde görüyor, görünce de her defasında ağırlığını ta içimde hissediyordum. Aslında, şimdi karşılıklı otururken de görüyorum o gölgeyi ama onun nereden yansıdığını bilemiyorum tabii. Ayrıca, şu yalan dünyada o gölgenin bir anlamı olup olmadığını da bilemiyorum.”
Bir insan niye tutunamaz ki hayatın içinde? Elbette durduk yere, içinden öyle geldiği için değil! Her şeyin bir nedeni var. Tutunamamanın da, heba olup gitmenin de. Tutunamayan, görünen o ki tutunması da pek öyle mümkün olmayan bir kişinin, Ziya’nın ömrüne tanıklık ettiğimiz Heba romanı evet can yakıyor, hem de feci bir biçimde. Ne var ki hayatın içinde olanlara bakınca gerçeği anlattığından hiç şüphe duymuyor insan. Gerçeği anlamaksa sorun olanı çözmek için adım atmayı sağlayan birinci koşul öyle değil mi?
Böylesine bir konuyu, kelimeleri kullanmakta bu denli başarılı bir yazarın kaleminden sindire sindire okumak; bizleri, ziyadesiyle ve manasızca hızlanmış görünen çağımızda ancak yüzeyden bakabildiğimiz hayat hikâyelerinin derinliklerine ulaştırıyor. Ve bana kalırsa tanık olduğumuz bunca kan ve gözyaşını cidden(!) anlayabilmek için bu derinliklere dalma cesaretini göstermemiz gerekiyor. Belki o zaman yaşananların nelere mal olabileceğini daha iyi anlayacağız. Binnaz Hanım’ın dediğine katılıyorum. “Gelecek, geçmişin bok yemesinden başka bir şey değildir.” Bu günler de yarının geçmişi olacak.

                                                                                            FİLİZ ENGİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder