
Hemen sonraki sahnede Mişka’nın, ölen
babasını tek başına toprağa verişini izleriz köylülerle birlikte. Birkaç çocuk,
bir iki adam, uzaktan, ağaçların arasından, gizli gizli izlerler Yeke Kişi’nin
babasını gömüşünü. Mezar başında yalnız bırakacak kadar uzak, “Urus murus
canım, gaç senelik gomşumuz. Getmek gerek.”
deyip, başsağlığı dileyecek, hastalanınca evlerine davet edip ilgilenecek kadar yakındır köy halkı Yeke Kişi’ye.
Popuç Ana’yı anlatmadan geçmek mümkün mü? Köydeki herkesle, hatta kendisiyle bile
kavgalı, köyü kasıp kavuran kadındır Popuç Ana.
Köyün tek bakkalını işlettiğinden
olacak, köydeki para akışını kontrol eden birkaç kişiden de biridir aynı zamanda.
Biraz saygıdan, çokça da korkudan, karşı koymak kolay değildir bu güçlü kadına.
Herkesle kavgalıdır da, en büyük kavgası Yeke Kişi’yedir. Torunu sorar bir gün,
“Nene, niye sevmezsen Yeke Kişi’yi? N’etti sağa?” Cevap çok serttir, “ Sevmezem tabii. Geldiler
torpaklarımıza öz torpakları gibi sahap çıktılar. Heeç görecek gözüm yohtu.
Heçç.” Aslında tam da bu cümlede anlarsınız meselenin toprağı paylaşamamaktan
fazlası olduğunu. Derinlerde, çok eskilerde yarım yamalak kalmış bir aşk
acısıdır size kendini hissettiren. Tam da iki sevdalı kavilleşip kaçacakken
anası ayaklarına sarılıp demiştir ki Mişka’ya, “Kurbanın olam Mişka. Türkleri
bize düşman etme.”
Ve Alma… On, on iki yaşlarında bir güzel kız. Popuç Ana’nın
torunu… Müzik yeteneği önce öğretmeni, sonra Yeke Kişi tarafından fark edilen
çocuk. Yeke Kişi’nin köydeki neredeyse
tek dostu. Yaşlı adamla bir çocuğun saf,
muhteşem arkadaşlığı ki, filmin neredeyse bel kemiği.
Bir de piyano… Borç ödeme aracı olarak
evden eve gezip duran, sonunda yine asıl sahibine, Yeke Kişi’ye ulaşan piyano…
Dokusu acı ve öfkeyle örülmüşse de mizahı da
görürsünüz filmde. Tam yerinde ve dozunda… Köy kahvesindeki dudak değmez aşık
atışması sahnesini, piyanonun köy sokaklarındaki yolculuğunu… Yok anlatmayacağım.
İzlemek isteyenler için bakir bir şeyler kalmalı filmde.
2009 yapımı, Murat Saraçoğlu’nun
yönettiği filmde Tarık Akan (Yeke Kişi) ve Şerif Sezer (Popuç Ana) baş
roldeler. Alma rolünde Çağla Acar’ın hakkını teslim etmek lazım. Biz yani sevgili
Filiz Engin ve ben, belki biraz da haddimizi aşarak film eleştirmeni rolüne
bürünüp üçüncü başrolü Alma’ya layık gördük.
Filmden bana kalan ne mi? Hüzün… Yeryüzüne
hakim olan zulüm ve tahammülsüzlük adına hüzün. Umut… İnsan olmaya, insan kalabilmeye,
yan yana durabilmeye dair umut. Bir de
şarkı, Yeke Kişi’nin Alma’ya öğrettiği…
"Bir
sarmaşık olsaydım
Sıkıca
tutunsaydım bir yere
Sökülüp
atılmasaydım
Köklerimi
salsaydım derinlere
Bir
sarmaşık olsaydım
Dolasaydım
gövdemi döne döne
Günlerce
aynı yerde kalsaydım
Hareketsizlikten
uyusaydım
Mense
ayrık otuyam
Her
çıktığı yerden sökülen
Sarmaşık
olmak isteyip de
Basit
bir ot bilinen
Bir
ayrık otuyam
Kökü
olmayan , sevilmeyen
Sarmaşık
olmaya özenen…"
18.01.2016 SONSUZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder