Bahar
yavaş yavaş kendini hissettirirken yağmurunu da eksik etmiyordu. Gene yağmurlu
bir hafta sonu camın önünde bir yandan dışarıyı izleyip bir yandan bos
bilgisayar ekranına bakıyordum. Yağmur daima sakinleştirirdi beni. Onu izlerken
çoğu zaman ne düşündüğümü hatırlamam. ‘Böyle olmayacak! Kelimeler yoksa notalar
var ‘ deyip geçtim piyano basına. Bilemiyorum sizler hiç o sihirli tuşlara
dokundunuz mu?
Her
iki el, on parmak bağımsızdır piyano üzerinde hatta bazen ayaklarınızda eşlik
eder müziğe. Piyano çalanların yüzlerine hiç dikkat ettiniz mi? Müziğin
ahengine, duygusuna o kadar kendilerini kaptırırlar ki, her bir nota yüz
mimiklerine yansır.
Piyano
çalmayı nasıl tarif edebilirim; Tuşlara dokundunuz anda ruhunuzun yavaş yavaş
gökyüzüne yükseldiğini bu esnada kapalı kanatlarınız olduğunu duşunun.
Gözleriniz kapalıdır sadece kendi etrafınızda yavaş yavaş dönerek
yükseliyorsunuz. Hissettiğiniz duyduğunuz tek şey nota, sakinlik ve teslimiyet…
Müziğin zirvesinde, bir anda gözlerinizin ve kanatlarınızın açıldığını düşünün.
Her şeyden, herkesten uzak gökyüzünde yıldızların arasında hem olayın
merkezinde hem de olayın tamamen dışında.
İşte
benim her piyanonun basına oturduğumda hissettiğim bu. Bazen kelimelerden çok
daha etkili. Hepimiz günlük hayatlarımızda birer soluklanacağımız kendimize ait
gizli bir bahçe aramıyor muyuz? İşte bunu müzik ve notalar sunuyor bizlere.
Sadece müzikle sınırlamamak lazım sanatın her dalı gizli bir bahçe. Bazılarımız
sadece denemekten kaçıyor.
Benim
üniversite yıllarımda piyano çalmamak için nasıl direndiğime şahit olsaydınız
kahkahalarla gülerdiniz. ’Olmaz, ben yapamam, beceremem, çok zor, tüm
parmaklarımı nasıl ayrı ayrı yöneteceğim ben…’ gibi milyonlarca karsı çıkış
cümlesi kurdum. Uzun surede beceremedim çalmayı. Eğitmenime ne dediysem ikna
olmadı, piyano öğretmekte oldukça
kararlıydı. Neler denemedi ki;
Parmaklarıma
nota sırasına göre renkli ipler bağladı, her gün yirmi dakika içi metal para
dolu tavalar taşıttı... Ben pes ettim o etmedi. Şimdi düşünüyorum da iyi ki
beni dinlememişler. İnsanoğlunun çok ilginç bir yapısı var. Bazen beden ve
yasam bizlere ait olsa da kendimizi keşfetmeyi beceremiyoruz. En acısı
bazılarımız keşfedemeden ayrılıyor bu dünyadan. Şöyle bir etrafınıza bakının.
Kim bilir kendi farkında olmayan ne şair, ressam, müzisyen var yanı basımızda.
Tıpkı
ben gibi. ‘Bir piyanoyu ben nasıl yönetebilirim‘derdim sonra fark ettim yöneten
nota ve piyanoydu, piyanistin yaptığı sadece teslimiyetti.
Aynı
Gun Woo gibi…
Gun
Woo, benim Kore’de tanıştığım bir trafik memuru. Sıradan, sadece işi ile ilgilenen, sabahları
spor yapan aksamları ise o günün stresinden kurtulmak için trompet çalan
biriydi.
Onun
trompet çalması sıra dışı bir durum değildi. Kore’de herkes nota bilir, en az
bir müzik aleti çalardı. Gene de eğitmenimin aklını kurcalayan şeyler vardı
bana göreyse anormal bir durum yoktu. Trompet çalıyordu, iyide çalıyordu nesi
garipti ki...
Bir
gece ev toplantısında çıkan tartışma her şeyin seyrini değiştirmişti.
Bizlere
dağıtılan notalarla Gun Woo’nun notaları farklıydı ve Gun Woo notalara ilk bakışta
bunu fark edememişti, tartışma büyümüştü…
Eğitmen
piyanonun basına geçerek bir tuşa bastı ‘bu hangi nota ‘dedi.
‘Do-Sol’
dedi…
Bir
tuşa daha bastı ‘peki bu ?’
‘La-Ml’dedi
gene umursamazca… Cevaplar nota olarak doğru ama piyano notası olarak yanlıştı.
Eğitmen
giderek geriliyordu ve öfkeyle elini, beş parmağını açarak tek hamlede
gelişigüzel vurdu piyano tuşlarına ve ‘söyle bu notalar hangileri’
‘Fa
La Mı Re Sol! Oldu mu mutlu musun’ diye bağırdı Gun Woo. Ortam oldukça gergindi
nefes almaya bile korkuyorduk çünkü malum eğitmenin böyle bir durumda
gazabından asla kurtulamazdık.
-‘Olmadı
bana notalarla söyle ‘
-‘G
diyez, F diyez, C, D, Ebemol… Artık beni rahat bırak’ deyip hızla çekip gitti
evden…
Herkes
şaşkındı bir nota dikkatsizliği nasıl bir fırtınaya sebep olmuştu.
Esas
fırtına biraz sonra gibiydi. Eğitmen piyano üzerindeki eline ve tuşlara
bakıyordu, gözleri hayalet görse bu kadar dehşetle açılmazdı sanırım.
Bir
terslik vardı ve tek şaşıran eğitmen değil hepimizin ağzı bir karış acık
kalmıştı tuşlara bakınca.
Sinirle
bir anda beş ayrı tuşa vurulmuş ve Gun Woo bu tuşların hepsini tek tek ayırt
edebilmişti. Bu özel eğitimle bile elde edilmesi çok nadir olan bir yetenekti
benim bildiğim bir Mozart vardı. Bir defa duyduğu müziği tek seferde notalara
dökebiliyordu. Düşünsenize muazzam bir yetenek bu.
Sonra
tüm gerçek anlaşıldı Gun Woo’nun bu kadar kızmasının nedeni nota bilmemesiydi.
Bu daha da büyük bir depreme sebep oldu nota bilmiyor ve orkestrada
anlamadığımız her yeri ona soruyorduk o ise tarif ederek düzeltiyordu. Peki,
nota bilmiyorsa bir orkestrada yer edinecek kadar kusursuz nasıl çalabiliyordu?
Cevap
eğitmendeydi ama hala Gun Woo gerçek yeteneğinin farkında olmadan polislik
mesleğine devam ediyordu her ne kadar müzik duygularını bastırmaya çalışsa da
başarılı olamadı bir gün ıstıfa etti.
Buna
sebep eğitmenimiz oldu. Çünkü Gun Woo bir müzik dâhisiydi nota bilmiyor ama
sesleri kopya edebiliyor ve asla unutmuyordu. Eğitmenimiz onu resmî öğrencisi
ilan etti. Uzun ve zahmetli bir yola girmişti. Nota öğrendi tekrar üniversite
okudu. Piyano dersleri aldı. Kendini eğitmenin gösterdiği yolda mükemmel bir
şekilde eğitti. O artık günümüzün en büyük orkestra şeflerinden, en önemlisi
mutlu bir insan oldu…
Bazı
insanlar vardır bizleri kömürden elmasa çevirirler. Düşünsenize eğitmen olmasa
Gun Woo belki de sesleri kopya edebildiğini hiçbir zaman keşfedemeyecek ve
yeteneğinden habersizce ayrılacaktı bu dünyadan.
Evet!
Doğru tahmin o eğitmen Kang Mae idi.
Şuan
bu yazıyı okuyanlar belki sizler de keşfedilmeyi bekleyen birer yıldızsınızdır
kim bilir. Asla kendinizi, sıradan, değersiz, yeteneksiz görmeyin belki sizler
bir şeyleri henüz keşfetmediniz ama unutmayın hepiniz birer mucizesiniz.
Ve keşfedilmeniz sadece bir adım… OGÜN, BUGÜN NEDEN
OLMASIN?
ARZU DOGAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder